Küçük bir kasabada geçen bu hikâye, herkesin saygı duyduğu ve sevdiği, sessiz ve çalışkan bir öğretmen olan Elena Thompson etrafında şekilleniyor. Elena, derslerine olan titizliği ve öğrencilerine karşı anlayışlı tavırlarıyla tanınsa da, okul dışındaki hayatı oldukça gizemlidir. Öğrenciler ve meslektaşları onun hakkında pek fazla şey bilmez. Ne var ki, öğretmenler odasında sık sık taktığı yuvarlak çerçeveli gözlükler ve elinden düşürmediği eski bir deri defter, Elena’nın gizemini daha da derinleştirir.
Bir gün, kasabada bir öğrenci olan Mia, kütüphanede eski bir defter bulur. Bu defter, Elena’nın gençlik yıllarına ait günlüktür ve içinde öğretmenliğe başlamadan önce yaşadığı olaylar, aldığı zor kararlar ve kendi içsel yolculuğu yer almaktadır. Mia, bu defterin içindeki hikâyeleri okudukça, Elena’nın yaşadığı zorlukları ve zengin hayat deneyimlerini keşfeder. Elena’nın yalnızca öğrencilerine ders veren bir öğretmen değil, aynı zamanda gençlik döneminde birçok engeli aşarak kendini bulmuş biri olduğunu anlar.
Elena’nın geçmişi, bir zamanlar hayallerinin peşinden koştuğunu, birçok macera yaşadığını ve çeşitli yerlerde öğrenci olarak bulunduğunu anlatmaktadır. Defterde yazılı olan hikâyeler, öğrencilerle paylaştığı yaşam derslerinin kaynağını da ortaya çıkarır. Mia, bu defteri okudukça, Elena’nın içindeki derin bilgelikten ve yaşanmışlıklarından etkilenir ve hayatına dair kararlar almaya başlar.
Bir gün Mia, Elena’yla bu defter hakkında konuşmaya karar verir. Elena başta şaşırsa da, Mia’nın defterdeki hikâyelerden ne kadar etkilendiğini ve öğrendiği dersleri nasıl hayatına uyguladığını görünce duygulanır. Bu an, ikisi arasında güçlü bir bağ oluşturur. Elena, Mia’ya defterin sırlarını ve kendisinin zamanında ne tür zorluklarla yüzleştiğini anlatır. Öğretmenliğin sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda hayata dair bir rehberlik olduğunu söyler.